Bu Blogda Ara

27 Haziran 2008 Cuma

Gece 02:00'da Mobil Reklam!!!

Cep telefonu sahibi hemen herkes gün içerisinde cep telefonlarıyla çeşitli reklamlara maruz kalmakta. Alışveriş yaptığınız bir mağazada sizden alınan bilgilerle, süperteklif gibi izinli reklam yapan kuruluşlara üyeliklerle ve mobil operatörlere abone olma sırasında (farkında olarak veya olmayarak) mobil reklamlara açık olduğunuzu belirtmeyle bu reklamlara maruz kalabiliyoruz. Bunların hiçbirini yapmasak bile en azından abone olduğumuz operatör kendi reklamlarını bize ulaştırabiliyor.

Kuşkusuz günümüzde reklam körlüğü yaşayan tüketicilere ulaşmanın başarılı bir alternatifi mobil mecra. Ancak bunu müşteriyi rahatsız etmeden gerçekleştirmek ve fazlalaşan mobil reklamlara da ilgisi azalan tüketicilere farklılık yaratarak etkili reklam yapabilmek çok önemli. Mobil mecrada yaratıcı olmanın önemine önceden de değindim, burada bahsetmek istediğim, reklamın rahatsız ediciliği.

Gün içerisinde bazen onlarca mobil reklam alabiliyorum. Bunlardan bazılarına gönüllü olduğumu biliyorum ancak birçok mesajında benim verilerime nerden ulaştıklarını merak ediyorum. Birçok mesaj almamda sorun değil açıkçası, bana hitap etmeyi bileni ve bana gerçek anlamda bir fayda sunabileni ayırt edebiliyor ve diğerlerine fazlasıyla duyarsız kalıyorum. Beni rahatsız eden mobil reklamlar son derece uygunsuz zamanda gönderilenler.

Geçenlerde rahatsızlandım ve gece uyumakta zorluk çekiyorum. Televizyon başında uyumaya çalışmam, kitap okuyup gözlerimi yormaya çalışmamla birlikte yavaş yavaş uyumayı başarabildim. Saat 02:00 civarı uykuya daldım sanırım. En son baktığımda saat 01:45’di çünkü. Ancak saat tam 02:05’te cep telefonuma mesaj geldi ve sanırım yeni uyumuş olmanın verdiği hafiflikle de hemen irkildim. Mesaj sağolsun AveA’dan: “Avea’dan yaz süprizi! 3 oyun alana MOBILE GP2 oyunu hediye…” Her zaman düşünürüm, acaba bir marka ne yaparsa çok şiddetli tepki veririm, neler yaparım diye. “Gece 2’de gereksiz bir mobil reklam yaparsa” seçeneği hiç aklıma gelmemişti ancak o reklamı okuduğumdaki tepkimi anlatamam. Şüphesiz verdiğim tepki de süreklilik taşıyan bir tepki. İyileşmem ve üstünden birkaç günün geçmesi hiçbir şeyi değiştirmedi. Bu süreklilik nedeniyle yapacağım şey elbette hattımı iptal ettirmek olacak. Zaten memnun olduğum bir başka hattım daha var. Genel marka görünümü itibariyle de zaten AveA’yı Turkcell ve Vodafone’un çok gerisinde görüyorum. Hattı kullanım sebebimde zaten memur olan ailemin talebi: Görüşmelerimizi bu hatla daha ekonomik yapabileceğimize olan inançları.

Bu sorunu yaşamamın ardından, yalnız olmadığımı da fark ettim. Çevremdeki birçok kişiyle paylaştığımda herkesin bu tarz sorunu olduğunu fark ettim. Sanırım benim tepkimin fazlalığı hastalığım sırasında gerçekleşmesi. Önceden de sabahları uyandığımda cep telefonumda çeşitli reklam mesajları okumuştum ama gönderim saatlerine bakmak aklıma gelmemişti.

Mobil mecra günümüzün en etkin mecralarından biri ve markalar tarafından göz ardı edilemeyecek bir mecra kuşkusuz ancak markaların tüketiciye hitap şekline dikkat etmeleri, farklılık yaratabilmeleri, bir fayda yaratmaları kadar tüketiciyle ne zaman buluşmaları gerektiğine de dikkat etmeleri gerekir. Yoksa sonuçları bende olduğu gibi çok ağır olabilir.

25 Haziran 2008 Çarşamba

Futbol Sadece Futbol Değildir: Aynı Zamanda Pazarlamadır!!!

Alman milli takım teknik direktörü Löw: Türkler çok farklı.

Alman milli takım kalecisi Lehmann: Türkiye büyük bir millet.

Alman milli takım kaptanı: Türklere şapka çıkartıyorum.

Hırvatistan milli takım teknik direktörü Bilic: Hem kaliteleri var hem de başka birşey var. O yalnızca Türkler'de var onun ne olduğunu tarif edemiyorum, anlayamıyorum.

Yunanistan Futbol Federasyonu Başkanı Vassilis Gagatsis: Euro2008’de bundan sonra sonuç ne olursa olsun turnuvanın galibi Türkiye’dir.

The Daily Telegrnaph: Türkler yenilgi bilmiyor.

The Times: Türkiye takım değil fenomen.

ESPN: Türkler'in gücünü, cesaretini ve yorulmazlığını selamlıyoruz.

Bu ifadeler son 20 gün içerisinde Türkiye adının geçtiği yorumlardan sadece çok küçük bir bölümü. Euro2008 başladığından beri, özellikle ikinci maçlarla birlikte tüm Avrupa hatta Dünya Türkiye’yi konuşuyor. Türk milli takımının gösterdiği başarı ülkemizle birlikte, Türklerin yoğun yaşadıkları ülkelerde, Avrupa ülkelerinde, Bosna Hersek, Makedonya, BAE, Türkî Cumhuriyetler, Uzakdoğu, Amerika gibi sıkı bağlarımız olan ülkelerde çok büyük yankı buluyor ve sevinç uyandırıyor. Tüm Dünya halkıyla beraber, ülke yöneticileri, ülkelerin önde gelenleri ve ülke halklarının hepsinin ağzında Türkiye var.

Futbolda yaşanan bu başarı kuşkusuz futbolla sınırlı kalmıyor, ekonomimize, ülke moralimize ve belki en önemlisi olumlu ülke algımıza ve Türkiye markasına çok büyük katkılar sağlıyor. “Euro2008 Ekonomisi” yazımda bu turnuvaya katılarak büyük artılara şimdiden kavuştuğumuzu ancak turları başarıyla geçersek bunun katlanarak artacağını söylemiştim. Turlar öylesine mucizevi geçildi ki etki çok çok daha büyük.

Ülkemizde de şu günlerde herkes pek şen pek mutlu; ne enflasyon konuşuluyor, ne işsizlik ne kapatma davası ne türban. Ayrıca reklamların nerdeyse tamamı Türk milli takımı üstüne kurulu. Herkes bu başarıdan kendisine bir pay çıkarmanın peşinde. Ancak burada firmaların/markaların biraz kısır kaldığını düşünüyorum. Turnuva öncesi hazırladıkları reklam filmlerini, bu muhteşem maçlar ve turlar geçilmesine rağmen aynen sunuyorlar. Yeni bir reklam filmi çekme zahmetinde bulunmuyorlar. Sanırım kaynaklarını turnuva sonrasına saklıyorlar.

Bir tebrikte Times başyazarı Barnes’e. Barnes şampiyona öncesi şu ifadeleri kullanmıştı: "Çılgın bir macera yaşamak istiyorsanız, Ay-Yıldızlılar'ın peşinden gidin" Şampiyonaya katılamayan İngiltere halkını Türk milli takımını tutmaya teşvik ediyordu ve sanki içine doğmuş gibi “çılgın bir macera” tabirini kullanıyordu. Ayrıca bu yazısında futbolun ülke markasına katkısının nasıl olabileceğine güzel bir örnek daha veriyordu Barnes: “Sporda olduğu kadar yemekleri, içkileri, doğası ve sıradan olanı muhteşem yapan küçük gariplikleriyle Türkiye’yi destekliyorum.” Gördüğümüz gibi bir ülkenin herhangi bir alandaki başarısından bahsedilirken yalnızca o başarıyla sınırlı kalınmıyor, ülke hakkında genel bir bilgi ve daha önemlisi olumlu yanları da sıralanıyor. Turnuva sonrası bu tarz yazıların çoğalacağına eminim. Özellikle de Barnes sanırım şimdiden ben demiştim demeye başlamıştır bile.

Milli takım hocamız Terim, bu başarıya mucize diyenlere güldüğünü belirtmiş ve mucizelere inanmadığını söylemiş. Sanırım başarının şans faktörüne fazlasıyla bağlanıp futbolcuların ve kendisinin başarısının görülmemesinden tedirgin olmuş Sayın Terim. Ancak mucize kelimesinin Türk Dil Kurumu sözlüğündeki karşılıkları şöyle: “İnsanları hayran bırakan, tabiatüstü sayılan olay”, “İnsan aklının alamayacağı olay”, “Olağanüstü, şaşırtıcı”. Sanırım üst üste üç maçın geriden gelerek çevrilişi ve bunun son dakikalarda olması bu tanımlara uyuyor. Tabii gerçek olan da bunu futbolcuların ve Fatih Terim’in gerçekleştirmiş olması. Bir mucize var ve bunu yaratanlar.

Sonuç olarak ne olursa olsun muhteşem bir başarı ve inanılmaz bir Türkiye reklamı var. Euro2008 ile Türkiye markası değerine çok önemli artılar kattı. Bunun meyvelerini uzun süre alırız umarım ve bu süreci turnuva sonrasında da iyi ve doğru yönetiriz.

Muhteşem serüvenin bugün ki ayağındaki Almanya maçında milli takımıza başarılar… Yeni bir coşku bizi bekliyordur umarım…

23 Haziran 2008 Pazartesi

KANIMIZIN YETMEMESİ KANIMIZA DOKUNUYOR!

Kızılıay'ın bu kampanya reklamını ilk kez yaklaşık 1 ay önce Ankara'da bir bilboardda görmüştüm. Gerçekten çok etkilemişti beni. Bugüne kadar kamu kuruluşları tarafından yapılan kampanya duyuruları ve reklamlarından en etkileyecilerinden, en vurucularından ve en harekete geçiricilerinden biri bence.

"Kan kaynağı sadece insanda olan, yapay olarak üretilemeyen hayati bir maddedir." www.kanver.org adlı kampanya sitesinde en başta yazan cümle de bu. Yazıda kan bağışçı sayısının yeterli olmadığı belirtiliyor ve bu kampanyada buna değiniyor: "kanımızın yetmemesi kanımıza dokunuyor."

Her an hangimizin kana ihtiyacı olabileceğini bilemeyeceğimiz şu hayatta, kimsenin göz ardı etmemesi gereken bir kampanya. Üç ayda bir kan verilebildiğinden bende bir ay sonra kampanyaya katılacağım.

Kampanya reklam ve duyurum çalışmalarını yapanları da kutluyorum. Genelde bu tür kamu kuruluşu kampanyalarında "kan ihtiyacımız var lütfen verebilecekler şu numaraları arasın veya şuralara başvursun" şeklinde heyecandan yoksun, harekete geçirme gücü düşük basit reklamlar, duyurumlar yapılırdı. Oysa bu kampanya son derece vurucu. Ama yine de üzücü bir durum var! Hedefi 1 milyon iyi insan olan kampanyada şu an iyi insan sayısı 61.288!!!

Son sözleri kanver.org ile bitiriyorum:

"Kanımızın yetmemesi sizin de kanınıza dokunuyorsa, bugün başkalarının, yarın sizin veya yakınlarınızın kana ihtiyaç duyabileceğinin siz de farkındaysanız…sadece 25 dakikanızı ayırarak ülkemizin kan ihtiyacını karşılayabilir, binlerce hayat kurtarabilirsiniz.

Ülkesini ve insanını seven, sorumluluk sahibi, tüm iyi insanlarımızı gönüllü kan bağışçısı olmak için Türk Kızılayı’na kan vermeye çağırıyoruz."

20 Haziran 2008 Cuma

Amaca Yönelik Pazarlama

Günümüzde sınırsız seçenek içerisinde kendisini bulan tüketiciler bu tekliflerden hangisini değerlendireceğini belirlerken eskiye göre çok daha fazla ve farklı kriterleri göz önünde bulunduruyorlar. Tüketiciler rasyonel davranmanın yanı sıra artık çok daha duygusal hareket edebiliyorlar. Bu yüzden işletmelerin, tüketicilerin yalnızca fiziksel ihtiyaçlarını karşılaması yeterli olmuyor, çok daha derinlere inmeleri gerekiyor. İşte amaca yönelik pazarlamada bu derinliklerdeki faaliyetlerden birini temsil ediyor.

Amaca yönelik pazarlama, işletmenin sosyal bir konu, dava ya da fikre destek olduğunu pazarlama mesajlarında işlemesi ve bu süre içinde elde edilen satış gelirlerinin bir bölümünü bu sosyal konu, fikir veya davanın gerçekleşmesine çaba gösteren tarafa bağlamasıdır. (TAPAN Sema, TODUK A. Yeşim, AKAN Peran, HORTAŞÇU Ayfer, Pazarlama İletişimi, Anadolu Üni. A.Ö.F. Yayını, No:516, C:2, 1997, s.324)

Amaca yönelik pazarlamada bir amaca hizmet esastır. Bu genellikle hayır kurumlarına yapılan bağışlarla gerçekleştirilir. Ancak buradaki temel nokta, amaca yönelik pazarlamanın, satışlarla beraber gerçekleştirilmesidir. Yani gerçekleştirilen sosyal sorumluluğun işletme kârlılığına da direkt katkı yapması gerekir. İşte amaca yönelik pazarlamayı, yeşil pazarlama, sosyal pazarlama, kurumsal bağışlar ve benzerinden ayıran nokta da budur.

Amaca yönelik pazarlama kavramının ilk doğuşu Amerika’da olmuştur ve 1980’lerin başlarına denk gelir. American Express’in her bir kredi kartı sahibi olan müşterileri adına çeşitli hayır kuruluşlarına 2 sentlik bağış yapacağını duyurduğu kampanyayla başlayan süreç sonunda esas olarak amaca yönelik pazarlama(cause-related marketing) kavramı, yine American Express’in Özgürlük Anıtı restorasyon çalışmalarına bulunduğu destek kampanyasında ilk kez kullanılmıştır. Bu başlangıç ve devamında gelen çeşitli uygulamaların göstermiş olduğu başarı amaca yönelik pazarlama uygulamalarının bugüne kadar artan bir şekilde katlanarak gelmesi sonucunu doğurmuştur.ada olmasıdır. Gerçekleştirilen kampanya veya çalışmaların gerçek anlamda amaca yönelik olması ve insanlığa veya dünyaya olumlu katkıda bulunması gerekir. Kısacası hayır işlerinin kötüye kullanılmaması ve bu bağlamda tüketiciyle gerçekleştirilen iletişimin de doğru kurulması gerekir. Amaca yönelik pazarlama uygulamalarında bulunan firma ve markaların ne bunu sürekli tüketicinin gözüne sokması gerekir ne de yaptıkları çalışmalar hakkında sınırlı bilgiyle tüketiciye ulaşmaları gerekir. Bu denge amaca yönelik pazarlama uygulamalarının hedefe ulaşmasında çok önemlidir.

Kuşkusuz günümüz tüketicileri, sosyal konulara önem vermeyen firmaları/markaları cezalandırmaktadırlar. Durum böyle olunca da sosyal konulara eğilmenin işletme açısından en optimum yolu amaca yönelik pazarlama uygulamaları olarak görünmektedir. Çünkü imajlarına yaptıkları katkı, algılarda olumlu yer edinme, bilinirliklerini artırmaları, tüketici gözünde güven kazanmaları gibi getirileri yeşil pazarlama, sosyal pazarlama, kurumsal bağışlar, sponsorluk gibi faaliyetlerle de gerçekleştirebilen işletmeler, bu çalışmalarının kâr getirici etkisini uzun dönemde alabilmekteyken, amaca yönelik pazarlama uygulamalarıyla hem bu tüm kazançları sağlamakta hem de kısa dönemli satış ve kâr artışı da sağlayabilmektedirler. Ancak yine önemle belirtilmesi gereken diğer sosyal yaklaşımlarda olduğu gibi amaca yönelik pazarlamanın da çok hassas bir nokt

Kısaca günümüzde artık işletmeleri değerlendirirken ve satın alma kararlarını verirken tüketiciler, işletmelerin sosyal konular üstünde ne kadar durduğuna, ne kadar sorumlu davrandığına göre karar verebilmektedir. Bu yüzden amaca yönelik pazarlama çağımızın olmazsa olmazlarındandır.

13 Haziran 2008 Cuma

pi: Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi

Pazarlama ile ilgili çeşitli süreli yayınları takip ediyorum. Bu takip ettiğim yayınlar arasındaki favorilerimden biri de pi Dergisi, yani Pazarlama ve İletişim Kültürü Dergisi.

Pazarlama ve iletişim ile ilgili güncel konularda, akademisyenlerin ve uygulamacıların bakış açısını ve değerlendirmelerini harmanlayan “pi”, pazarlama ve iletişim alanlarındaki son gelişmeleri takip etme, kavram ve kuramları öğrenme ve entelektüel bilgilerini artırma arayışında olanlar için en doğru adreslerden biri. Kısacası, pazarlama ve iletişim düşkünlülerinin gözden kaçırmaması gereken bir dergi “pi”.

Prof. Dr. Yavuz ODABAŞI editörlüğünde ve Pelin ÖZKAN yönetiminde MediaCat yayınlarından üç ayda bir çıkan “pi”, her sayısında kavram-kuram, deneme, araştırma ve literatür incelemelerini içeriyor. Pazarlama ve iletişim konularına meraklıysanız, hızla gelişen bu disiplinlerin yeni yansımalarını takip etmek ve en iyi şekilde anlamak istiyorsanız “pi” dergisi takipçisi olmanızı şiddetle tavsiye ederim.

12 Haziran 2008 Perşembe

Yeşil Pazarlama Modası ve Yeşil Pazarlama Keneleri!

Son zamanlarda büyük şirketler başta olmak üzere tüm iş dünyasının yeşil pazarlama etrafında yoğunlaştığı aşikar. Görsel ve yazılı basındaki reklamların neredeyse yarısı yeşil konular üzerine konumlandırılmış. Herkes yeşil olabilmenin peşinde.


1980'lerde literatüre giren yeşil pazarlama kavramı günümüze gelindiğinde tüm şirketlerin iş planlarında ve uzun dönemli stratejilerinde yer alır hale geldi. Tüketicilerin çevre bilincinin artması ile önem kazanan yeşil pazarlama işletmelerinde önemle üzerinde durması gereken bir anlayış haline geldi. Çünkü artık tüketiciler çevreye daha az zarar verecek ürünlerin arayışına girdiler. Yani yeşil tüketicilerin doğması beraberinde yeşil ürünleri doğurmuş oldu.

MARKA LOGOLARI VE AMBLEMLERİNİN EVRİMİ

GİRİŞ

Şirketlerin, markaların, kurumların var olduğu günlerden beri her birini ifade eden görsel öğeler de var olmuştur. Kendilerini ifade eden, iletişim kurmada aracı olarak kullandığı bu görsel öğelerin en önemlilerini kuşkusuz logo ve amblemler oluşturur. Nasıl ki her bireyin imzası varsa, kurum ve marka içinde imza görevi gören logosu ve/veya amblemi vardır.

Günümüze doğru gelindiğinde de artan rekabet ve rakip sayısı, farklılaşmanın önemi, çağa uyum sağlayabilme ve her zamanki gibi kendini doğru ifade edebilme adına logo ve amblemler önemini artırmıştır. Bu yapı içerisinde yeni logo yaratmak ve var olan logoları güncelleştirmek de çok daha karmaşık ve maliyetli bir süreç olarak ortaya çıkmıştır. Ancak bu zorluklara rağmen bu yenileşim ve değiştirmeler de gerekliliklerini ve önemini artırmıştır. Yine belirtmek gerekir ki logo ve amblemlerdeki değişmeler ve gelişmeler slogan ve semboller gibi diğer görsel öğelerle birlikte bütünlük göstermelidir. Bu yüzden logo ve amblemlerde meydana gelen değişimlerde bu öğelerin de irdelenmesi gerekir.

Bir markanın logo ve amblemini değiştirmesi her zaman beklenen bir durum değildir. Buna rağmen pek çok marka çok sık olmasa da bu değişimleri gerçekleştirmektedir. Bu değişimlere neden gerek duyulduğu, nelerin hedeflendiği, sürecin nasıl işlediği, bu değişimin kurum kimliğine olan etkisi ve beraberinde getirdikleri de bilinmelidir. Ayrıca bu değişimler kimi zaman küçük oynamalarla gerçekleştirilirken, kimi zaman radikal bir biçimde baştan sona yeni bir logo ve amblem yaratılarak gerçekleştirilmektedir

KURUM KİMLİĞİNDE LOGO VE AMBLEMİN YERİ

Her insanın bir kimliği olduğu gibi kurumlarında kendilerini yansıttıkları kimlikleri vardır. Kimlik; herhangi bir nesneyi belirlemeye yarayan, onu türdeşlerinden ayıran özelliklerin bütünüdür.(Öztürk, s.2) Nasıl ki bir insan olarak bir kimliğe sahip olmadığımızda topluluk için bir anlam ifade edemeyeceksek eğer kurum olarak da bir kimliğe sahip olamazsak tüketici gözünde yok oluruz.

Günümüz çağdaş işletmeleri, belli logolar, kurum renkleri, davranış tarzları ve iletişim yöntemleri ile kendilerine has, kendilerini diğerlerinden ayıran bir takım farklılıklar yaratarak hem kendi içlerinde bir bütünleşme duygusu oluşturma, hem de harici hedef kitlelerin akıllarında kalmak ve iyi bir imaja sahip olmak için hedef büyütmektedirler.(Korukçu, s.27-28) Esasen logo ve amblemlerin temelinde de bu yatar. Kuşkusuz kurum kimliği yalnızca logo, amblem ve sloganlardan oluşmaz, bunun yanında kurumun karakterini ortaya koyan değer, vizyon ve misyon vb. soyut unsurlar da mevcuttur. Ancak logoların evrimi irdelendiğinden görsel öğeler üzerinde durulmasında fayda vardır. Bu noktada logo ve amblemler şirketin kurumsal kimliğini görsel boyuta taşıyan aracılardır.

Görsel kimliklerin amaçladıklarını;konumlandırmaya ve isme bir kişilik katarak markaya hayat vermek, markanın kabulünü ve anımsanmasını yaygınlaştırmak, markanın rekabet içerisinde farklılaşmasına yardım etmek, farklı marka unsurlarını aynı görüş ve duygu içerisinde birbirine bağlamak şeklinde belirtebiliriz. Yalnız burda da unutulmaması gereken görsel kimliğinde logo ve amblemden fazlasını ifade etmesidir. Görsel kimliğe renkleri, şekilleri de eklememiz gerekir.(Perry, Wisnom, s.79-80)

Görsel kimlik içerisinde yer alan logo, marka ve/veya kurumun karakterini, kişiliğini tanımlamaya olanak sağlayacak bir şekilde olmalıdır. Logo ve amblemleri yaratmada kullanılan sembolleri, iletişim için kullanabilmek, onlardan anlam çıkarabilmek, bunları kâğıda dökebilmek, teknik bir altyapıdan çok, felsefi bir bakış ve anlayışı da gerektirir.(Uçar, s.92) Yani esas olan rastgele bir logo ve amblem oluşturmak değil, bu oluşturulan sembollere kurum kimliğini yansıtacak özelliklerin aktarılmasıdır. Belki de bu nedenle kurum veya markalar zaman zaman logolarında değişimlere gitmektedirler. Ancak “markanın ya da kurumun görünen yüzü olan logolar üzerinde çok sık değişiklik yapılması o kurumun kimliği üzerinde de (özellikle görsel kimliğin uygulama alanları düşüldüğünde) etkili olmakta ve burada da bir değişime neden olabilmektedir.”(Vardar, s.23)

LOGO VE AMBLEM İLİŞKİSİ

Pazarlama biliminin ve pazarlama faaliyetlerinin günümüzdeki hızlı gelişimi, ülkeler arası bilgi alışverişi ve bu alışveriş sırasında kavramların tam olarak o ülke dilinde karşılık görememesi gibi nedenlerle kavram kargaşası yaşanabilmektedir.
Logo ile amblem de çoğu zaman aynı anlamda kullanılmaktadır. Ayrıca bu iki kavramın “marka” kavramı ile de ilişkisi, doğru anlaşılmalarında önemlidir.
Amerikan Pazarlama Birliği’nin tanımına göre, marka; bir sunucu ya da sunucu grubunun bir mal ya da hizmet ürününün rakip sunucularınınkinden ayırt edilmesi amacıyla(kullanılan) unvan, isim, kavram, işaret, görüntüleme biçimi veya bunların birleşimidir.(Wood, s.664) Tanımdan da anlaşıldığı gibi marka, ürünü her yönüyle temsil eden öğeler bütünüdür. Logo ise; bir markanın isim olarak yazılmış, tasarlanmış halidir. Amblem ise bir markanın sadece işaretle tasarlanmış halidir. Örnek vermek gerekirse; aşağıdaki görünen Xerox’un yazılı kısmı logoyu, küre ise amblemi simgeler. Xerox’daki bu değişimle ilgili basın duyurularının nerdeyse tamamında sadece logo değişikliği olarak bahsedilmiştir. Ali Saydam bunu şu şekilde eleştirmiştir:(Saydam, s.19)
“… Aslında değişmiş olan sadece logo(logotype da denir) değil, amblem de değişmiş. Bazen logo ile amblem aynı olur(örneğin, Sony, Panasonic, Vestel vb). Oysa burada amblem ile logo farklı. Arçelik’te, Turkcell’de Eti’de olduğu gibi.”
Yine de logo ile amblemin bir arada kullanıldığı durumlarda markanın logosu ve amblemi şeklinde ifade edilmesinin yerine sadece logo olarak ifade edilmesinde de sakınca yoktur. Yerleşen kullanımda bu yöndedir.

LOGO VE AMBLEMLERİN EVRİM SÜRECİ VE NEDENLERİ

Bir markanın en önemli öğesi logosu/amblemidir. Logo şirketin perspektifinin, kurumsal kimliğinin ve modernizminin harmanlandığı bir yapıda olmalıdır. Yine de her çağa uygun olabilecek bir logo bir seferde tasarlanamayacağından şirketler değişen koşullar karşısında logolarını yenileme yoluna gitmektedirler.(Öztürk, s.10)
Birçok nedenden dolayı logolarında değişime gitme kararı alan markalar, bunu aşamalı ve küçük oynamalarla gerçekleştirebileceği gibi, keskin bir şekilde radikal değişikliklerle de gerçekleştirebilir.
Logo ve amblemlerden beklenen, ilk bakışta markanın sahip olduğu değerleri taşıdığını yansıtmasıdır. Başarılı olan firmaların, bu dengeyi kurabildikleri görülmektedir. Bir çok dev markaların logo ve/veya amblemlerine baktığımızda o markaların temel kararkteristiklerini cihnimizde hemen canlandırabilmekteyiz. Elbette bunda markanın yıllar boyunca oluşturduğu değerleri logolarına yükleyebilmeleri etkendir. Bu nedenle, Vardar'ın da belirttiği gibi "logo taktiksel bir karar değil, tam tersine marka stratejisinin bir parçası olamalıdır."(Vardar, s.23) Uzun vadeli düşünülerek gerçekleştirilen ve yönetimsel kararların en önemlilerinden biri olarak kabul edilebilecek olan logo ve amblemlerin bu yüzden değiştirilmeleri çok kolay değildir. Müşterilere kendisini bu öğelerle anlatan markalar, radikal logo değişiklikleri gerçekleştirdiklerinde sahip oldukları bu önemli üstünlüğü kaybedebileceklerdir. Bu nedenle işletmeler genellikle bu değişimleri aşamalı olarak veya logo ve amblemlerde küçük oynamalarla gerçekleştirirler.
Günümüzde bazı işletmeler logoları ya da simgelerinden kaynaklanan yanlış anlaşılmayı azaltmak için bu alana yönelik olarak milyonlarını yatırabilmektedirler. Ayrıca burada işletmelerin yeni logosunu zamana bölerek hedef kitlesine tanıtımını yapabilmek; tanıtım esnasında hedef kitlelerin zihnine logoyu yerleştirmek; daha da geniş bir alanın bunu benimsemesini sağlamak veya yönetimin yeni bir isime sahip olmayı istemesi gibi farklı amaçları vardır.(Öztürk, s.11)
Diğer bir yandan amblem ve logolarda yapılan değişiklikler işletmenin ve/veya markanın stratejik karar alanları içerisinde olduğundan ve bu değişikliklerin işletmenin vizyonunda, felsefi yaklaşımında veya faaliyet alanlarındaki değişikliklerle paralel gerçekleştirdiğinden, diğer görsel öğelerde de bu değişimin, bu evrimin yansıması kaçınılamazdır.
İşletmeler, logo değişim kararları alırken bütünleşik bir bakış açısıyla bakıp karar vermesi gerekir. Hiçbir değişiklik yapmadan yalnızca logoyu değiştirmek, yani daha doğrusu “durup dururken” logoyu değiştirmek çok büyük ihtimalle başarısızlığı beraberinde getirecektir. Marka ve/veya işletmeyle logoyu bütünleştirmiş tüketicilere yapılan değişikliklerin anlamlı bir açıklaması yapılmalı ve bu değişimin neyi ifade ettiği, hangi anlayış değişikliklerinin bu süreci zorunlu kıldığı ve bu değişikliğin müşterilere nasıl yansıyacağı açıklanmalıdır.
Logo ve amblemlerde meydana gelecek değişikliklerin en büyük sakıncası belkide, müşterilerin markayla arasında bağ yaratma şansını azaltması, yok etmesidir. Belirli markaları logolarıyla benimseyen müşteriler, özellikle radikal bir logo değişikliğinde çok büyük tepkiler gösterebilecek ve o markadan uzaklaşabilecektir. Bunun en iyi örneklerinden biri pazarlama tarihinin en büyük hatası olarak kabul edilen Coca-Cola isminin New Coke olarak değiştirilmesidir. Aynı şekilde Nike’ın belki de dünyada en çok bilinirliğe sahip olan “swoosh(çengel)” amblemini değiştirmesi düşünülebilir mi? Bu denli etkin bir görsel kimlik oluşturulduktan sonra bunun değiştirilmesi mantıklı değildir. Ancak Nike’ın da yaptığı gibi küçük değişimlerle de çağa uyum sağlandığı da ifade edilebilir. Nike’ın bu ambleminin günümüzdeki bilinirliği öyle yüksektir ki, Nike, amblem ve logosunu aynı anda kullanmaktan vazgeçmiş yalnızca amblemini kullanmaktadır. Bu aynı zamanda Nike’ın amblemine olan güveninin de bir göstergesidir.
Logolarda değişiklik yapmaya karar verildikten sonra önemli bir konuda logoların tasarımıdır. Geçmişte marka logo ve amblemlerinin tasarlanması tesadüfi ve amatörce gerçekleşirken günümüzde işletmeler bu tasarımları gerçekleştirmeleri için profesyonel kişi ve kurumlarla çalışmakta ve yüklü miktarda bedeller ödemektedirler. Örneğin Coca-Cola’nın el yazısı şeklindeki logosu şirketin acemi muhasebecisi Frank Robinson tarafından tasarlanmıştır.(http://www.goodlogo.com/cases/coca-cola/) Bugün ise markalar logo tasarımları için, bu yeni logolarının tanıtım harcamalarını ve tüm faaliyet gösterdiği yerlerdeki tabela değişikliklerinide hesaba kattığımızda milyonlarca dolarlık harcamalar yapmakta ve tasarım konusunda uzmanlaşmış kişilerle çalışmaktadırlar.
Bugün bazı işletmeler alışılagelmiş logoları ya da simgelerinden kaynaklanan yanlış anlaşılmayı azaltmak için bu alana yönelik olarak milyonlarını yatırmaktadırlar. Ayrıca burada işletmelerin yeni logosunu zamana bölerek hedef kitlesine tanıtımını yapabilmek; tanıtım esnasında hedef kitlelerin zihnine logoyu yerleştirmek; daha da geniş bir alanın bunu benimsemesini sağlamak veya yönetimin yeni bir ada sahip olmayı istemesi gibi farklı amaçları vardır.(Mandell, s.68) Logolarda küçük değişiklikler yapılması her zaman en uygun görülenidir. Eğer bir markayı bir bireye benzetirsek, logo kişinin imzasına denktir. Nasıl bireyler imzalarını değiştirmezlerse, markalarında çok sık logo değişikliğine gitmeleri, pek sağlıklı bir gelişim olarak görülmemektedir. Logosunda sık sık değişiklik yapan markalar müşterinin gözünde güvensizlik yaratabilirler. Ancak her ne kadar radikal logo değişiklikleri istenmeyen bir durum ise de, zaman zaman şirketler ya da markalar çok ciddi logo değişikliğine gitmek zorunda kalmaktadırlar. (Öztürk, s.12)
Günümüzde logo ve amblemlerde meydana gelen değişikliklerden biri de dönemsel olarak yani kısa süreli, geçici logo değişiklikleridir. Bu değişiklikler yukarıda belirtilen, logolarda meydana gelecek değişikliklerin küçük değişiklikler olması ve sık sık değiştirilmemesi gerektiği yönündeki düşünceyle zıtlık gösterse de, burada durum farklıdır. Markalar faaliyet gösterdikleri ülkenin özel gün ve haftalarında, bayramlarında veya uluslararası özel gün ve haftalarda logolarında bugünlere özel değişiklikler yaparlar. Oluşturulan bu yeni logo yalnızca o güne veya o haftaya ait olur. Amaç toplumun heyecanını, duygularını kendi markasının da taşıdığını belirtmektir. Bu uygulamaya son yıllarda geçilmekle birlikte, en fazla uygulayan marka Google: “Doodle” adını verdikleri logoları yılbaşında, anneler gününde, paskalya bayramında vb. özel günlerde Google logosunda değişiklikler yapılarak yeni halini alıyor.
Günümüzde ve gelecekte markalar, öne çıkma, benzersizliklerini ileri sürme ve kimlik yaratma ihtiyacını her zamankinden daha çok hissedecektir.(Lindstrom, s.213) Bu ihtiyaçlar doğrultusunda da kimliklerini yansıtmada en önemli unsur olan logo ve amblemlerini güncelleme ihtiyacı duyacaklardır. Ries’ın tavsiyesi de bu yöndedir: “Güçlü bir marka yaratmak istiyorsanız, ürün veya hizmetinizi var olan kategorilerden ayırabilecek yollar aramalısınız.”(Ries, s.25) Ries’ın bu tavsiyesinde “ürün veya hizmetleri” kavramları yerine “logo veya amblemleri” kavramlarını yerleştirsek aynı amaç doğrultusunda yeni bir yol alabiliriz.
Markaların, logo ve amblemlerinde gerçekleştirdikleri değişikliklerin yani logoların geçirdikleri evrimlerin nedenlerini kısaca maddeler halinde toparlamak gerekirse;
  • Rakiplerden ayrılmak/pazarda farklılaşmak(Rakiplerin çoğalması)
  • İyi bir imaja sahip olma isteği
  • Teknolojik gelişmeler
  • Çağa uyum sağlamak
  • Şirket birleşmeleri
  • Hedef kitlenin demografik yapısının değişmesi
  • Tüketicinin, o markanın algısındaki farklılaşma
  • Şirket/Marka pazarının büyümesi, uluslararası pazarlara açılma
  • Şirket faaliyet kolunun değişmesi veya genişlemesi
  • Markaların kimlik değiştirmeleri
  • Şirket/Marka vizyon, misyon ve stratejilerindeki değişim
  • Özel zamanlarda geçici değişimler
Var olan logo ve amblemin eskimesi de bu listeye dahil edilebilir. Ancak bu yukarıda sıralanan nedenlerin hepsi logoların eskimesi sonucunu doğuracağından, logoların evrimleşme nedenini tek bir nedenle açıklama gerektiğinde; var olan logonun eskimesi şeklinde belirtilebilir.

SONUÇ

İşletmelerin temel amacı olan kâr elde etmeye ulaşmak için tüketicilerle doğru iletişim kurmak, zihinlerinde olumlu yer edinmek ve doğru algılanmak çok önemlidir. Çalışmalarını bu paralelde gerçekleştiren işletmeler, yarattıkları kurum kimliğini en doğru şekilde görsel kimliklerine yansıtmalıdırlar. Bu görevi üslenmekte öncelikle şirket/marka logo ve amblemlerine düşer.
Markalar yarattıkları kimliklerle tanınmaktadır ve bunu logolarıyla temsil ederler. Dolayısıyla logolarında bir tutarlılığın olması esas istenendir. Ancak çağın gereklerinin değişmesi, müşteri beklentilerindeki farklılıklar, bunların şirket misyon ve vizyonuna yansıması gibi nedenler de çok sık olmasa da logo ve amblemlerinde değişikliklere gitmelerine sebep olur. Kurum kimliğinde önemli değişiklikler yapan markalar logo değişimlerinde de radikal değişiklikleri tercih ederler. Ancak amaç sadece teknolojik ve çağ açısından eskidiği düşünülen logonun yenilenmesi ise, değişiklik sınırlı, küçük, estetik değişikliklerle sınırlı kalır.
Logo ve amblemlerde yapılan değişikliklerin sebebi ne olursa olsun, değişimin boyutu ne olursa olsun önemli olan tüketicilere kendini doğru ifade edebilmektir. Yapılan değişikliklerin olumlu anlamda sonuçlar vermesi gerekir. Yapılan değişikliğin ardından şirket hiçbir yönde gelişme göstermiyor, yerinde sayıyorsa, bu durum bu değişimin başarısız olduğunu söylememize yeterlidir. Hele bir de olumsuz sonuçlar doğurduysa en kısa zamanda yeni logo ve amblem çözümleri aranmalıdır.
Geçmişten bugüne önemini koruyan logo ve amblemler, günümüz piyasa şartlarında önemini çok daha artırmıştır. Bunun yansımaları olarak, değişim sürecinin zorlaşması, değişikliğin tasarım ve tanıtım gibi maliyetlerinin artması gösterilebilir. Sadece dar anlamda düşündüğümüzde bile Türkiye’nin her ilinde bayii olan bir markanın logosunu değiştirdiğinde bu bayilerdeki tabela ve reklamların değiştirilmesi bile tek başına büyük maliyetleri getirir. Bu nedenle logo ve amblemlerde değişikliklere gidilme kararı alınmadan önce artık çok daha uzun ve profesyonel gözlemler yapılmalı ve bu süreç direkt olarak üst yönetim tarafından yürütülmelidir.

KAYNAKÇA

  • Öztürk Gülay, Logonun Kurum Kimliği Üzerinde Etkisi, İstanbul, Tücaret Üni. Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:5, Sayı:9, Bahar 2006/1
  • Korukçu Yalın, Medya İşletmelerinde Kurumsal Kimlik, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Bursa, 2000
  • Perry A., Wisnom D., Markanın DNA'sı - Eşsiz ve Dayanıklı Markalar Yaratmanın Kuralları, MediaCat Yayınları, İstanbul 2003
  • Uçar T.Fikret, Görsel iletişim ve Grafik Tasarım, İnkilap Yayınevi, 3.Baskı, İstanbul, 2004
  • Vardar N., Bana Yeni Bir Ben Lazım, Marketing Türkiye Dergisi, sayı:60, Aralık 2004
  • Wood Lisa, Brands and Brand Equity: definition and management in: management Decision 38/9, 2000
  • Saydam Ali, Logo Üstü Az Amblem, Marketing Türkiye Dergisi, sayı: 140, 15 Ocak 2008
  • www.goodlogo.com
  • Mandell M., Logos, Corporate Image Marketing Strategy, U.S. ,1998
  • Lindstrom Martin, Duyular ve Marka, Optimist Yayınları, İstanbul, 2007
  • Ries Al, Ries Laura, Markaların Evrimi, MediaCat yayınları, İstanbul, 2005


Not: Bu çalışma yüksek lisans programımdaki çalışmalarımın birinden alıntılanmıştır. Daha kapsamlı ve fazladan evrim geçiren logo ve amblemlerden örnekler bölümünü içeren çalışmayı ilgilenenler olursa maille gönderebilirim. Ayrıca teorik bir çalışma olan bu yazımla ilgili pratiğe yönelik çalışmaları aşağıdaki adreslerde bulabilirsiniz:

www.teknolojiherseyim.com/sirketlerin-logo-evrimi/
www.goodlogo.com
www.grafiturk.com
www.neotorama.com
www.markapazari.net/index_dosyalar/Page6530.htm
www.marketingturkiye.com/Haberler/Detay/?no=10902
www.aiga.org
www.cycleworld.com

10 Haziran 2008 Salı

ZAMANYA: Her şey Zaman, her yer Zaman, her zaman Zaman (mı?)

Uzun zamandır roman okumuyordum. Son bir yılımın nerdeyse tamamı pazarlama ve iletişim kitaplarıyla geçti. Şüphesiz pazarlama ile ilgili herşeyi okumayı çok seviyorum ancak bir roman okumanın özlemini de çekmeye başlamıştım ki çok güzel bir tesadüfle Zamanya ile tanıştım.

Yiğit Kulabaş'ın kaleme aldığı Zamanya; kurgusu ve özgünlüğü ile bugüne kadar okuduğum kitaplar arasında farklı bir yer aldı. Bugüne kadar önemini her zaman idrak edebildiğim "zaman" konusunda aslında ne kadar bilmediğim, daha doğrusu farketmediğim birçok yönü olduğunu keşfettim. Gerçekten yaşamımızdaki herşeyin için de zaman. Bu yüzden zamanya da soruyor: Zaman insan için midir? Yoksa insan zaman için mi? Her şey zaman, her yer zaman, her zaman zaman mıdır?
Bunların cevabını muhteşem bir macerayla alabilirsiniz: cevabı da siz yaratırsınız.
Kitabı okumaya başladığınızda farklı bir serüvenin içerisine gireceksiniz, ister Selim ister Kerim olacaksınız ya da Arya veya Lara. Belki de hepsi olacaksınız. Ancak tercihiniz ne olursa olsun eminim çok büyük keyif alacaksınız. Zamanı daha fazla sorgulamaya başlıyacaksınız. Hatta pazarlama ve iş dünyası ile ilgili yansımalar ve tavsiyeler yine Zamanya'nın içinde bulacaksınız.
4 kıtada 12 şehir gezmek isteyenler Zamanya'yı mutlaka okuyun. Yapılan kusursuz tasfirlerle bu gezinin her anını gözünüzde canlandıracaksınız. Zamanda yolculuğun veya zamanla yolculuğun tadını çıkartın!
Son olarak; kitap okurken cümlelerin, kelimelerin altını çizerek okurum her zaman. İşte size zamanyadan altı çizililerimden bazıları.
"Amacım mutlu olmaktı!"
"zamanı ve hayatı seven"
"Zaman insan içindir."
"İnsan zaman içindir."
"Bir dakika yüzünden bütün kuralların değiştiği bir dünyada olmak çok zor."
"Pazarlamada heşeyin ürünü tanımlamakla ve ona bir isim vermekle başladığını söyledi."
"Her şey Zaman, her yer Zaman, her zaman Zaman"
"Bir şirkettin başarısı yarattığı standartlarda gizli..."
"Gece... Zamanın isyankar çocuğu..."
"Kalbin ilk attığı gün başlıyor zaman, durduğu gün bitiyor. Saatlere, takvimlere düşen sadece bunun katipliğini yapmak..."
"Uydu demek yörünge demek... Küçük olan büyüğün yörüngesinde yaşamak zorunda..."
"Uydu değilim ben!"
"Mekan olmadan saatin yok bir anlamı."
"Zamanı zaman yapan akıp gitmesi, bitmesi bence..."

Şu an okuduğunuzda belki tek başına anlamsız gelecek bu cümleleri Zamanya'yı keşfettikten sonra tekrar okuyun!



5 Haziran 2008 Perşembe

Dilenci ve PAZARLAMACI Giremez!!!

Apartman girişlerinde, dileniclerle aynı kefeye konmak hep gücüme gitmiştir. Hemen hemen bütün apartmanların girişinde "pazarlamacı ve dilenci giremez" yazar. Bu kadar kötü insanlarlar mıyız hakkaten yoksa bir kavram kargaşası ve pazarlama kavramının algısında önemli bir eksiklik mi var?

Elbette pazarlamacılar kötü insanlar değiller. Hatta günümüz tüketim kültürünü yönlendiren, insanların fiziki ve hazsal(hedonik) ihtiyaçlarını karşılama uğraşında olan ve özellikle son yıllardaki artan sosyal sorumluluk bilinciyle şirketlerine kazandırdıkları gelirlerin önemli kısmını da toplum yararına harcama çabasındaki kişilerdir. Peki, o zaman değerli apartman yöneticilerimiz neden "pazarlamacı" giremez yazar.

Bunun ilk nedeni, pazarlama ile kişisel satış kavramlarının karıştırılmasıdır. Pazarlamacı, ürün tasarlar, bu ürünün fiyatını belirler, tutundurma çabalarında bulunur ve bu ürünü müşterilere ulaştırma yollarını(dağıtımını) planlar. Kişisel satışçı ise bu ürünleri müşterilere yüz yüze sunan, ürün hakkında bilgi veren, almaları için ikna etmeye çalışan kişilerdir. Yani apartman sakinlerimizin kastetmek istedikleri kişisel satıcılardır.

Bunu açıklarken elbette amacım "pazarlamacılar ve dilenciler giremez" yerine "kişisel satışçılar ve dilenciler giremez" yazın demek değil. Kişisel satış da günümüzdeki en saygın mesleklerden biridir ve zaten pazarlama ile de iç içedir. Ancak eline tabak çanak alarak, sırtına bohçasını atarak kapı kapı gezen ve pazarlama disiplini hakkından bi haber olan, iş ahlakı değeri taşımayan, müşteriyle iletişimin nasıl kurulması gerektiğini bilmeyen, gereksiz ve rahatsız edici ısrarcı kişileri bu sıfattan uzak tutmak gerekir. Esasen rahatsız olunan ve kapılara bu yazıların yazılmasına sebep olan kişiler bunlardır.

Günümüzde pazarlama uğraşçıları, mevki ve görevlerine göre farklı sıfatlar almaktadır: pazarlama akademisyeni, pazarlama bilim uzmanı, marka-ürün müdürü, pazarlama uzmanı, pazarlama varlıkları grup müdürü vb. Ancak temelde hepsinin ortak sıfatı "pazarlamacı" olmaları. En azından toplum gözünde böyle bilinmeleri. Hatta görüldüğü gibi şatış ve pazarlama farkı bile bilinmiyor.

Ürün segmentasyonu konusunda oldukça başarılı olan pazarlamacıların bu meziyetlerini pazarlama meslek disiplinleri içinde kullanmaları ve bunu topluma anlatan başarılı bir halkla ilişkiler kampanyası düzenlemeleri gerekiyor sanırım. Bunun eksikliğindeki önemli bir neden de pazarlama dünyasındaki insanları bir çatı altında toplayacak ciddi bir birliğin, derneğin veya sendikanın olmaması. Eğer böyle bir oluşum olsaydı, 4 Haziran tarihli hemen hemen tüm ulusal gazetelerde "Pazarlamacı Tecavüze Kalkıştı" başlıklı haberi bu başlıkla mı okurduk? Veya başlık bu seferlik böyle olsa bile bu birlikten ciddi bir tepki alıp bir sonraki benzer olumsuzlukta bu uygulamalarından vazgeçmezler miydi? Bu tarz olaylarda, bir avukat, bir doktor vb. olduğunda ilgili örgütler hemen bir bildiri yayınlar ve kişinin kendi bünyelerinden olmadığını veya meslek grubu içerisindeki bir kişinin tüm mesleği lekelememesi gerektiğini, meslekten çıkarma işlemlerinin başlandığını v.b. duyururlardı. Eğer böyle bir pazarlama örgütümüz olsaydı işleri avukat ve doktorlardan çok daha kolaydı oysa. Bu kişinin pazarlamacı sıfatını taşımadığını ifade etmeleri yeterliydi ki, keza öyle.

Bu konuda artık birilerinin biyerden başlaması gerek!

4 Haziran 2008 Çarşamba

İnsanlık İçin Küçük Bir Adım-TV Reklamcılığı İçin Büyük Bir Sıçrayış!

Bu başlık İngiliz Guardian Gazetesinin 29 Mayıs'ta Kanal 4'te yayınlanan Honda reklamı haberi için attığı başlık. Televizyon reklamcılığı için yeni bir çığır olarak belirtilen bu reklam 19 kişilik akrobasi takımının 12 bin metre yükseklikten atlayarak vücutlarıyla H-O-N-D-A markasını gökyüzünde yazmalarından oluşuyor.
200 saniye(3 dak. 20 sn.) süren reklamın bu kadar ses getirmesine neden olan ise reklamın canlı yayınlanması. 29 Mayıs gece kuşağında İngiliz Televiyonu kanal4 tarafından canlı yayınlanan reklamın çekimi İspanya'nın başkenti Madrid semalarında gerçekleştirildi. Canlı yayınlanan ilk reklam olma özelliğini taşıyan bu reklam, Honda'ya da ilk olma üstünlüğünü kazandırdı. 2006 yılındaki Accord reklamıyla da adından çok söz ettiren Honda, bu yeni reklamıyla da sıkca konuşulmaya başlandı bile.
Reklam mecralarında farklılaşmayı başaran Honda gerçekten büyük iş başardı. Honda'nın beklentisi elbette İngiltere'de 29 Mayıs gecesi Kanal4 izleyenler değildi. Esas reklamda o değildi zaten. Bu reklamın yayınlanmasının ardından tüm Dünya'da getirdiği ses esas reklam. Hatta reklamın yayınlanmadan önceki hazırlık çalışmaları da bu reklama dahildi. Uluslararası bir çok medyaya konu olmuştu. Yayınlanmasının ardından da çok daha geniş kitlelere yayıldı. Youtube ve benzeri video paylaşım sitelerinde şimdiden en çok izlenenler arasında.
İşte farklılaşmanın getirdikleri!! Yaratıcı çalışmalar her zaman değerini buluyor. Hele bir de buna "ilk olma" özelliğini kazandırdığınızda hedeflenen başarı çok daha kolay yakalanıyor ve hatta aşılıyor.
KFC'de aynı başarıyı 2006 yılında yakalamıştı. KFC'yi dillere dolayan ise "Dünya'nın uzaydan görünen ilk reklamı" özelliğini taşıyan çalışması. Elbette KFC'de burda uzaylıları hedeflememişti ancak gördüğü ilgi ve getirdiği ses tüm Dünyalıları sarmıştı. Hem kimbilir belki bir gün uzaylılarla tanışırsak bizden ilk isteyecekleri KFC çıtır tavukları olur.