Bu Blogda Ara

2 Temmuz 2008 Çarşamba

Fake Genuine Watch!!!

İş dünyasının herzaman önemini koruyan sorunlarından biri ürün ve marka taklitçiliği. Özellikle markalaşmanın önem kazanmasıyla birlikte dozajı artan taklitçilik sadece ilgili marka ve ürünün değil, işletmelerin, çıkar gruplarının, tüketicilerin ve ülke ekonomisinin büyük belası.

Marka taklitçiliği söz konusu olduğunda, iki farklı uygulama söz konusu: Bunlardan ilki; marka ismi ve/veya şeklinin aynen taklit edilmesi olan açık marka taklitçiliği. İkincisi ise; taklit edilen markayla benzer isimler, logolar, amblemler kullanma şeklinde olan tanınmış marka imajından izinsiz yararlanma.

Açık marka taklitçiliği tam bir hırsızlık. Büyük yatırımlar yaparak, (genelde) uzun yıllar sonucu güçlü bir imaj oluşturan markayı aynen olduğu gibi taklit ederek pek tabii yasal olmayan yollarla pazara sunarak ve bunun orjinal olduğunu iddia ederek var olan taklitçiler, yukarıda sıraladığım bütün çıkar gruplarını çok büyük zararlara uğratıyorlar. Tanınmış marka imajından izinsiz yararlananların yapmış oldukları da yanlış olmakla birlikte en azından kendilerini ortaya koyuyorlar. Benim ürünüm, markam o değil ama onun gibi mesajı veriyorlar ve taklit ettikleri markalarla aralarındaki hukuki yolları da açık bırakmış oluyorlar. Bu taklit marka ve ürünlerin farkında olmak açık marka taklitçiliğindekine göre çok daha kolay çünkü.

İşte bu noktada benden bir alkışta tatil yörelerimizdeki imitasyonculara. Özellikle turistlerin yoğun oldukları bölgelerde Dünya'nın önemli markalarının saatlerinin satılması(tabiki sahte olanlarının) moda. Ancak benim genelde gördüğüm, bu genelde küçük olan dükkanlarda bunların "Fake Genuine Watch" ibaresi altında satılması. Önlerindeki tabelalarda veya camlarda bunu hiç çekinmeden sergiliyorlar. Elbette bir markanın taklidinin satılması doğru birşey değil ama en azından dürüst olmak doğru birşey. Ne yaptıklarını, ne olduklarını alenen ortaya koyuyorlar. Yapılması gereken birşey varsa bu noktada yasal temsilcilere veya marka yetkililerine düşüyor. (ve pek tabi biraz da biz tüketicilere)

Geçen günlerde eBay'e Fransız mahkemeleri tarafından 35 milyon euroluk tazminat kararı alındı. Sebebi sahte markalı ürünlerin satışına onay vermesi. Müzayede tabanlı ve temel süreci tüketicilerin yürüttükleri ve bu tüketicilerin sayısının hatrı sayılır bir seviyede olmasından dolayı eBay'in gözünden kaçmış olabileceğini düşünmekle birlikte, söz konusu tüketiciler arası alışveriş olduğundan sorumluluğun onların üstünde olduğunu düşündüklerinden dolayı umursamamış olabileceklerini de düşünüyorum. Ama elbette ne olursa olsun, böyle bir hizmeti sağlayıp her açıdan çok iyi sonuçlar alıyorsanız, diğer çıkar gruplarının çıkarlarını da, özellikle de faaliyetlerinizi yürütmede temel varlıklarınız olan ürünlerinizin markalarını kollamak gerekir.

Peki sizce 35 milyon euro çok mu? Bunun cevabını PriceWatershouseCoopers'ın 2002 yılında yayınladıkları Marka Koruma Grubu Raporundaki yalnızca Türkiye'yi içeren verilerle veriyim:
  • Türkiye'de 2000 yılında taklitçiliğin ekonomik maliyeti 3 milyar A.B.D. dolarına varıyor ve bu kayıp ortadan kaldırıldığında, aynı miktar para ile;
  1. 1997-2000 seneleri arasında ekonominin lokomotif sektörü olarak kabul edilen otomotiv sektörüne yapılan yatırımın iki katı yatırım yapılabilir,
  2. Muhtemel bir Marmara Depremi ile ilgili olarak yapılması gerekli iyileştirme çalışmalarının çoğu tamamlanabilir ve binlerce hayat kurtarılabilir,
  3. 410.000 yetime bakım sağlanabilir,
  4. 90 tane 600 kişilik kapasiteli yoksul, kimsesiz, yaşlı ve yetimlere Darülaceze tarzında hizmet veren bakım evleri kurulabilir,
  5. 290.000 kişiye 100 m2'lik sosyal konut, 75 tam donanımlı 400 yatak kapasiteli hastane, 3800 tane 1000 öğrenci kapasiteli okul binası, 15.000 tane 500 öğrenci kapasiteli spor salonu binası inşa edilebilir,
  6. 2 milyon kişi asgari ücretle istihdam edilebilir,
  7. En az 2 milyon kişi işsizlik sigortasından yararlanma imkanı bulabilir.
Kuşkusuz bu listeyi uzatmak mümkün. PWC'nin bu analizleri önemli bir gerçeği ortaya koyuyor. Tüketiciler olarak sahte ürün alma konusunda tekrar düşünmemizi sağlıyor. Ayrıca bu rakamlar 2000 yılı rakamları. Acaba günümüzde bu rakamlar nerelere ulaştı?

Son olarak bu kasvetli sonuçlardan mükemmel bir taklitçilik örneğiyle çıkarak, tebessüm ederek bitirelim. Belki birçoğunuz izlemiş veya okumuşsunuzdur ama yineleyelim: İstanbul Eminönün'de hamsterları sarı renge boyayan esnaf bunları pikaçu olarak satıyorlardı. Çocuklara, kahramanlarından birine canlı sahip olabilme fırsatı yaratan Eminönü esnafını yaratıcılıklarınından dolayı kutluyorum :) Ayrıca Pikaçu markasını kullanmalarına rağmen, açık bir marka ve ürün taklitçiliğinden de söz etmek pek mümkün değil bence.

Hiç yorum yok: