Bu Blogda Ara

20 Kasım 2011 Pazar

Sanat, Eğlence, Spor, Sağlık, Marka ve bir Dünya Rekoru...


Özellikle gerilla pazarlama çalışmalarına ilgi duyuyorsanız, 3 boyutlu sokak reklamları ile karşılaşmışsınızdır kuşkusuz. Aslında pazarlama dışı sanatsal olarak gerçekleştirilenlerine de rastlamanız olası. Hatta büyük ihtimalle e-posta'nıza bir power point dosyası olarak da düşmüştür bu tarz çalışmalar.

Şimdi bunların en iyilerinden birine bakalım. Aslında Guinness Rekorlarına girmesi nedeniyle direkt "en iyi" sıfatını da yakıştırmamız yanlış olmaz. Evet, geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük 3 boyutlu sokak resmini yaparak Guinness Rekorlar Kitabına girmeye hak kazananan bu çalışma, insanlara fitness alışkanlığı kazandırmak amacıyla geliştirilmiş antreman programı Reebok CrossFit kapsamında Reebok'tan geldi.

Dünyadaki 3 boyutlu sokak resmi sanatının önde gelen isimleri arasında yer alan Joe Hill ve Max Lowry tarafından 1,160.4m2 ölçüsünde hazırlanan bu çalışma, Londra'da yer alan Canary Wharf ve West India Quay'de yapıldı. Yapımı yaklaşık bir hafta süren ve sokak sanatını sporla birleştirerek değişik bir yaklaşım sergileyen bu çalışma ile ilgili görseller aşağıda. (Resimlere tıklayarak derinliği daha yakından hissedebilirsiniz.) Ayrıca resimlerden de anlayacağınız üzere, sanatı sokağa taşıyan Joe Hill ve CrossFit fitness tutkunları, bu çarpıcı tasarım üzerinde egzersiz de yapmışlar.





Resimlerden etkilendiyseniz, aşağıda keyifli rekor çekimlerini de atlamayın derim.

Resimlerden etkilendiyseniz, aşağıda keyifli rekor çekimlerini de atlamayın derim.






CrossFit programı ile ilgili daha fazla bilgi için buraya, CrossFit oyunları için buraya bakabilirsiniz...


10 Kasım 2011 Perşembe

O da Sebeplensin!!!

Dinlediğimiz, okuduğumuz veya bizzat bizlerin yaşadığı birçok müşteri deneyimi hikâyeleri; pazarlamaya tuttuğu ışık ötesinde aslında insanlık, ilişkiler, paylaşım, saygı ve benzeri birçok unsur üzerine önemli öğretiler taşıyor. Bu nedenle olabildiğine müşteri deneyimlerini okumaya, onlara ulaşmaya çalışıyorum. Benim de hayatımda önemli izler bırakan deneyimler oldu elbette. Bunlardan birini Maharet: Mutlu Etmek başlıklı yazımda da paylaşmıştım. Şimdi yine yıllar önce yaşadığım ve her fırsatta anlatmaktan zevk aldığım bir deneyimimi daha paylaşmak istedim.

Üniversite’de okuduğum zamanlardı... ( 2003 veya 2004 yazı olması lazım) Köy Hizmetlerinde işe giren kuzenim, ilk görev yeri olarak Artvin’e atanmıştı. Biz de bir diğer kuzenim ile birlikte yanına ziyarete gitmeye karar verdik. (Öncelikle hayatımda ilk kez gittiğim Artvin’in merkeze ulaşmak için döndüğümüz o virajlarını ve kaldığımız 3 gün boyunca insanlarının konukseverliklerini asla unutamadığımı belirtmek isterim.)

Gittiğimiz ilk günün akşamında bazı birkaç ihtiyacımızı karşılamak üzere, kuzenin kaldığı lojmanların karşısındaki minik bir bakkala girip güler yüzlü bir amcadan alışverişimizi yapıp çıktık. Ertesi gün akşamında yine ufak tefek birkaç ihtiyaç için bakkal amcamızın yanına gittiğimizde; “gençler sanırım misafirsiniz burada, dün akşamda benden alışveriş yapmaya gelmiştiniz…” diye giriş yaptı konuşmasına. Küçük bir yer olması nedeni ile herkesin bir birini tanıdığı; en azından yüz aşinalıklarının olduğu kesindi. Konuşmasının devamı ise bizi şok eden bölümdü: “dün akşamda benden aldınız alacaklarınızı; bakın tam karşıda bir arkadaş daha var (yolun hemen karşısındaki bakkalı gösteriyordu) bu akşamda o arkadaştan alışveriş edin de o da sebeplensin!!!” önce kuzenle birbirimize baktık ve hiçbir şey diyemeden çıktık bakkaldan. Ciddi anlamda şok olmuştuk. Ne bir teşekkür edebildik ne bir takdir… Karşı bakkaldan alışverişimizi yapıp eve döndüğümüzde yeni yeni kendimize geliyorduk ki Artvin’de görev yapan kuzene başımıza geleni anlatırken atıyorduk şokumuzu. O ise alışmış olacak ki soğukkanlıydı ve bizim suratımızdaki ifadeye gülümsüyordu…

Ertesi gün son günümüzdü. Adettendir; şehrin meşhur bir şeyini alalım dedik. Cevizli sucuğu meşhur olurmuş. E biz de severiz zaten, gidip biraz cevizli sucuk alalım dedik. Şehrin tam merkezinde, camında asılı cevizli sucukları gördüğümüz dükkana girdiğimizde ikinci şok bizi bekliyordu…;

-Abi bize cevizli sucuk verir misiniz birkaç tane;

+Gençler sanırım misafirsiniz; hoş geldiniz. Ne için istiyorsunuz cevizli sucuğu?

-Ne için olacak abi, yemek için. Artvin’in cevizli sucuğu meşhur dediler, biz de evdekilere de götürelim dedik.

+Ben de onun için sordum zaten gençler. Siz Artvin’in cevizli sucuğunu arıyorsunuz belli ki. Bendekiler ise Erzurum’dan gelme. O yüzden, 200-300 metre ilerde cevizli sucuğu kendisi yapan, Artvin’e has cevizli sucukları satan bir abimiz var. Siz oradan alın.

Dumur bir şekilde çıkıyoruz tabi biz yine…

Aslında hikâye değil masal gibi… İnanması güç… Belki her zaman olan bir şey de değildi, bize denk geldi ama gerçekten muhteşem deneyimlerdi. Hayatımın 2 günü içerisine sığan bu zihniyetle bir kez daha karşılaşamadım. Karşılaşabileceğimi de düşünmüyorum. Olayın pazarlama boyutuna falan da hiç girmeyeceğim. Sadece okumak ve üzerine biraz düşünmek gayet yeterli..;her açıdan!


8 Kasım 2011 Salı

Kült...

Pazarlamanın bir çok alanında olduğu gibi günümüz reklamları da salt reklam değiller... Kimi toplumu bilinçlendirici/öğretici roller oynarken, kimi de keyif unsuru olabiliyor. Kuşkusuz bunların da amacı markaya sağlayacağı sempati, bilinirlik vs. ile uzun vadeli satış amacı olsa da "ürünüm bu, farkı şu, fiyatı da şöyle" içerikli reklamlardan çok daha anlamlı ve başarılı oldukları kesin...

Reklamların ayrıca bir sanat özelliği oluyor aslında.. Kimi yüzüne bakılmayacak; bir kere gördüğünde ikincisine rastlamak istenmeyecek kötülükte (içerik, mesaj, oyunculuk vs...) iken, kimi ise tüketici tarafından bilinçli birşekilde tekrar tekrar izlenmek üzere aranan, kulaktan kulağa yayılan reklamlar... Zamanla kült filmler gibi "kült"leşiyorlar onlarda: "Reklamcılık Tarihinin Kült Eserleri!"

Snickers'ın son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız "açken sen sen değilsin" temelli reklamı, Türk reklamcılık tarihin en başarılı çalışmalarından biri kuşkusuz. Snickers'ın yurtdışındaki uyarlamalarının tamamından da başarılı olduğunu düşünüyorum. Böylesine bir reklam yakalamışken, bloğumda da ölümsüzleştirmek istedim.



Ölümsüzleştirmek demişken, gelmiş geçmiş en beğendiğim reklamların başında gelen çalışmayı da bu satırlara sıkıştıralım. Yine uluslararası bir markanın, aynı tema üzerine oturttuğu onlarca reklamdan biri; ama en iyisi..: