Bu Blogda Ara

22 Temmuz 2012 Pazar

Buna da Şükür...

Taksisine bindiğim 60 yaşlarındaki amca, merhabalaşmalar ardından, işler nasıl sorum ile başladı anlatmaya: "evlat, geçenlerde iki turist aldım taksiye, karı-koca 75 yaşlarındalar.. Merak ettim, yanlarındaki rehber aracılığıyla sordum, onlarda Almanya'da aynen benim gibi memur emeklisiymiş; Türkiye'de neredeyse görmedikleri yer kalmamış.. Benim Ankara dışında doğru düzgün hiçbir köşesini  göremediğim ülkemi karış karış gezmişler.. Dokundu be evlat.. Ben de emekliyim; şunun şurasında ne kadar ömrüm var bilmiyorum.. Taş çatlasa 20 yıl daha yaşarım ki mucize olur.. Ama ben ne yapıyorum; başkalarının taksisinde sabah akşam direksiyon sallayarak milletin ağız kokusunu çekiyorum (sözüm meclisten dışarı, sakın yanlış anlamayı da araya sıkıştırıyor)... Ben de istemem mi alayım hanımı, gideyim Almanya'ya gezeyim; geçtim Almanyayı Türkiyeyi gezeyim.. Ama yok! Gezmeyi hayal dahi ettiremiyorlar, emekli maaşım geçinmemize yetse de evde dinlensem yeterin hayalini kurabiliyorum en fazla...

"Buna da şükür..." 

Evet, böyle büyüdük hep, böyle duyduk büyüklerimizden.. Bizden kötüsü vardı hep, hep de olacaktı... 

Yanlış mı peki? Elbette hayır; her zaman daha kötüsü vardır... Ama her zaman kendine kıyasta kötüyü alıp, iyiyim demek seni en iyi ihtimal orada bırakır.. 

Hedef koyarak ve onlara ulaşmaya çalışarak gelişir insan. Dahasını istemek ne ayıptır, ne de günah. Çalışmalı insan hedefleri için, daha iyiyi istemeli; hak ettiğini almak için savaşmalı. Kendisi bu mücadeleyi verirken, engellemeye çalışanlara karşı çıkmalı. Kendi payına düşeni yaptıktan sonra hak ettiğini vermeyeni de yargılamalı. 

Şükretmeli de elbet ama bunu anlamsız yapmamalı. Sana hak ettiğini vermeyip, "aman bak bu da var" psikolojisi ile senin şükretmeni isteyenler, senin şükürlerinle kendini ihya ediyorlar unutma.

Sayısız zenginlik, güçlü bir tarih, genç bir nüfusa sahip ülkeyiz; sorsan hepimiz çalışkanız, peki hayat standartlarımız? OECD'nin Better Life Index'inde bakın neredeyiz: http://www.oecdbetterlifeindex.org/#/11111111111 Meksika'nın, Estonya'nın, hatta şu an acıdığımız Yunanistan'ın bile altındayız... Ama olsun, o listedeyiz ya; ona da şükür! 

5 Temmuz 2012 Perşembe

Bana Hikaye Anlat...

Daha okuma yazma bilmeden sevmeye başlarsın hikayeleri... Bir hikaye anlatsalar da uyusam dersin içten içten... 

Hayal kurdurur, öğretir, ders verir, ufkunu açar hikayeler... Kendinden bir şeyler bulursun, farkında olmadığını fark edersin...

Yaşlandığında da anlatır da anlatırsın...

Kendi hikayeni, başkalarının hikayelerle paylaşarak yaşarsın...

Hikayenin gücü yeni bir şey değil ama her geçen gün değerinin daha iyi anlaşıldığı gerçek. Bunun en iyi bilincinde olanlar ve gücünü her alanda kullanmaya başlayanlar da markalar. Doğru hikayenin ve bunun doğru  anlatımının peşine düşen markalar haksız da değil. Çünkü hikayeler sizi en iyi anlatandır. Ben demeden seni anlatır. Samimidir.

Hikaye dinleyen, kendisini hikayenin bir yerine koymayı çok sever. Müşterini hikayenin kahramanlarından yapabilirsen çok şanslısın.

Hikayeni doğru yazman çok önemli. Ama bunun için doğru yaşamak daha da önemli. Bir gün hikayeni anlatacağını düşünerek doğru yaşa. Hikayendeki kahramanlara (müşterilerine) dürüst ol, iyi hizmet sun.

Kötü günlerin elbette olacak. Aman o günlerini başkalarına hikayelettirme. İyi tarafı ne kadar iyi ise kötü tarafı da o kadar kötü olur hikayenin. 

Hikaye ile masalı aman karıştırayım deme; masal anlatma sakın, hikaye anlat.

Geçmişin, en önemli kaynaklarından. Geçmişini kullanarak geleceğin hikayesini canlandır zihinlerde.

Sen de iyi bir dinleyici ol tabi. Hep anlatma, biraz da dinle. Onların da (müşterilerinin) çok iyi hikayeleri var.

Son olarak da bu hikaye bir gün bitecek deme. Sonsuz bir hikayenin peşinde ol. Hikayen destan olsun... Nesillerden nesillere aktarılsın. İşte o gün büyük markasın!