Bu Blogda Ara

30 Temmuz 2013 Salı

Herkesin Doğrusu Mu, Doğrunun Herkesi Mi?

Bir fikrin doğruluğunun en sık kullanılan sağlamalarından biri, o fikri doğru bilen kişi sayısıdır. Neyin doğru olduğunu, başkalarının neyin doğru olduğunu düşündüğünü öğrenerek belirlememizi sağlayan bu doğruya ulaşma yöntemini “toplumsal kanıt ilkesi” olarak isimlendirir Robert Cialdini…

Aklın yolu bir düşüncesinden yola çıkılarak (hemen) herkes tarafından kabul edilen bir doğruyu doğru bulmak gayet olağan bir davranıştır. Hele ki tecrübeleriniz ile doğruya sıklıkla yakın olan –bir nevi fikir önderi olarak gördüğünüz- kişilerin doğru bulduğunu, sorgulayabilmek bile olanaksız hale gelebilir. Ancak bu olağan davranış, aslında çok da tehlikeli olabilir.


Herkesin kendi doğrusu vardır düşüncesi de belki her doğru için geçerli olmasa da, ideal seçimlere olanak sağlayabilecek bir düşüncedir. Çokça kişi tarafından peşinden gidilenlerin ardına takılmak, hata yapma riskinizi azalttığınız hissini verebilir; kendinizi daha güvende hissedebilirsiniz. Ancak bu düşünceye kapılmak, peşinden gidileni yeterince sorgulamanızı imkânsızlaştıracaktır. İdeal olanı seçip seçmediğinizi ise asla öğrenememenize neden olacaktır.

21 Temmuz 2013 Pazar

Futbol Bir Ölüm Kalım Meselesi Değildir; Ondan Çok Daha Önemlidir*

İlk izlerine M.Ö. 3.000 yıllarında rastlanmış bir topun peşinde koşan insanların... Mezar taşlarına işlemiş Mısırlılar top oynayan insanları... 5.000 yıldır topun peşinden koşan insanoğlu, bugün dünyanın en gözde ekonomilerinden birini yarattı futbol ile. 2011/2012 sezonunda yalnızca Avrupa'da 19 milyar 400 milyon Avro gelir yaratmış bir ekonomiden bahsediyoruz.

Bu büyük sektörü diğer sektörlerden ayıran en önemli özellik ise, duygular/tutkular üzerine inşa edilmiş bir sektör olması. Yarattığı yüksek ekonomik hacim ile diğer ekonomi unsurlarının da ilgi odağı olan futbol, markaların da gözde mecrası... 

Ağırlıklı sponsorluklar ile kendisini futbolun içine atan markaların, şikayetçi olduğum tarafı ise futbolun ruhuna müdahalesi. Kendi çıkarları uğruna sahadaki doğal akışa müdahaleleri... Yatırdıkları paraların karşılığını alabilmek adına sahaya çıkacak futbolcu kadrosuna karışmaktan, oynanacak saati belirlemeye, hatta bir rivayete göre formadaki logosunun görünürlüğünün engellenmemesi adına gol sevinçlerine karışması kadar. 

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Yeşil Gezi'nti...

2013 Mayısının sonları ile birlikte bir gezi'ntiye çıktık ülke olarak... Hükümetinden, muhalefetine; akademik çevrelerden, ekonomi piyasalarına bir çok oyunculu ama merkezinde halkın yer aldığı bu gezintinin çok sayıda durak noktası oluştu. Ülke sınırları içerisine de sığmayan bu gezinti haliyle siyasi, toplumsal, ekonomik ve çevreci bir çok analiz doğurdu. Ancak en başa döndüğümüzde, bu beklenmedik gezintinin bir parkın korunması amaçlı bir eylem ile başladığını hepiniz hatırlayacaktır. 

Gerçekten kimsenin bu noktalara varabileceğini kestiremeyeceği eyleme polis müdahalesi ardından kar topu etkisi gibi artan çevre bilinçlilerin aksiyonları karşısında, büyük markaların ilk günkü reaksiyonlarını da hatırlayacaksınız... Ardı ardına bu parkta yapılacak olası bir AVM'de yer almayacaklarını açıklamaya başladılar. Samimiyetlerini ölçebilmek bu aşamada çok kolay değil elbette ama biraz heyecan, biraz korku hissedilebilen duygularıydı! 

Aslında markaların uzunca sayılabilecek bir süredir önemli odaklarındandır; "sürdürülebilirlik" ve "yeşil pazarlama". Tüketim çılgınlığının yarattığı zararların hissedilebilir seviyeye yükselmesi ve hemen ardından tüketicinin de bu olumsuzluklara sesini yükseltmesi; markaların, işletmelerin çevre/toplum bilincini artırdı!