Bu Blogda Ara

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Yeşil Gezi'nti...

2013 Mayısının sonları ile birlikte bir gezi'ntiye çıktık ülke olarak... Hükümetinden, muhalefetine; akademik çevrelerden, ekonomi piyasalarına bir çok oyunculu ama merkezinde halkın yer aldığı bu gezintinin çok sayıda durak noktası oluştu. Ülke sınırları içerisine de sığmayan bu gezinti haliyle siyasi, toplumsal, ekonomik ve çevreci bir çok analiz doğurdu. Ancak en başa döndüğümüzde, bu beklenmedik gezintinin bir parkın korunması amaçlı bir eylem ile başladığını hepiniz hatırlayacaktır. 

Gerçekten kimsenin bu noktalara varabileceğini kestiremeyeceği eyleme polis müdahalesi ardından kar topu etkisi gibi artan çevre bilinçlilerin aksiyonları karşısında, büyük markaların ilk günkü reaksiyonlarını da hatırlayacaksınız... Ardı ardına bu parkta yapılacak olası bir AVM'de yer almayacaklarını açıklamaya başladılar. Samimiyetlerini ölçebilmek bu aşamada çok kolay değil elbette ama biraz heyecan, biraz korku hissedilebilen duygularıydı! 

Aslında markaların uzunca sayılabilecek bir süredir önemli odaklarındandır; "sürdürülebilirlik" ve "yeşil pazarlama". Tüketim çılgınlığının yarattığı zararların hissedilebilir seviyeye yükselmesi ve hemen ardından tüketicinin de bu olumsuzluklara sesini yükseltmesi; markaların, işletmelerin çevre/toplum bilincini artırdı!  


Tüketicinin yeşillenmesi, yeşil ürünlerin doğmasını beraberinde getirdi. Çevreye zarar vermek istemeyen, en azından olabildiğince az zarar verecek tercihlerde bulunma motivasyonuna sahip olmaya başlayan tüketici, yeşil ürünleri arar oldu. Hatta bunun için ek maliyete dahi katlanmaktan kaçınmamaya başladı. Yeşil ürünlerin (her anlamda) gücünü gören markalar, yalnızca ürünlerinin yeşil olmasının da yeterli olmayacağını düşünmeye başladı ve kendilerini de yeşillendirdiler... Şirket misyonlarında, kurum kimliklerinde görmeye başladık yeşili. 

Daha çok tüketmemizi isteyen geleneksel pazarlama ile daha az tüketmemizi isteyen yeşil pazarlamanın çelişmesi ise, "sürdürülebilirlik" kavramının ön plana çıkmasına sebep oldu. Modern pazarlamadan postmodern pazarlamaya geçişin ürünlerinden biri olarak söylenebilecek olan sürdürebilirlik; çevreci ve etik değerlerin devam eden ekonomik refahla bağdaşmaz olmadığını savunan bir fikirdir. 

Yiğit Kulabaş'ın pazarlamacılar için hazırladığı gezi notlarının son çıkarımı, sürdürebilirlik/çevre bilincinin, bu son olaylarla da birlikte vardığı noktayı güzel özetliyor;
 Sürdürülebilirlik pek çok ülkede ön plana çıkan oldukça önemli bir akım. Çevre bilinci, doğa sevgisi çoğu global firmanın sosyal sorumluluk projelerinin odak noktasında yer alıyor. Ülkemizdeki hassasiyetin de beklenenden çok daha yukarıda olduğunu görmüş olduk eylemler sayesinde... Bugün şirket gündeminizde olmasa bile doğayı, sürdürülebilirliği, çevreyi destekleyen inisiyatifler geliştirmek için hala geç değil…   
 Kuşkusuz, pazarlama çevreleri ve markalar; gezi reaksiyonlarını yakinen izliyorlar. Özellikle kendisini (davranışlarını) ilk defa bu kadar açık ifade eden Y kuşağını tanıma fırsatı bulmaları, önümüzdeki 20 yılın baskın nesli olacak olmaları nedeni ile onlara büyük nimetler sunuyor. Mizah tarzlarından, özgürlüklerine, umulmadık dayanışma motivasyonlarına ve pek tabi çevre/sürdürülebilirlik bilinçlerine kayıtsız kalmaları mümkün değil! 

Elbette her zaman dile getirdiğim gibi, samimi olanları yani "gerçekten" anlamak isteyip anlayabilenleri, doğru tercihlerle öne çıkanlar olacaktır. "Parka yapılacak AVM'de yer almayacağız" mesajının altını doldurabilecek olanlar olacaktır onlar.

John Grant'ın Yeşil Pazarlama Manifestosu adlı kitabında paylaştığı "yeşile boyama sorunu" ilerleyen günlerin önemli sorunlarından olacak. Bu sorun özelinde "yeşil pazarlama keneleri" olarak tanımladığım ve aslında bu yazımın da temelini oluşturan yazımda da ifade ettiğim üzere; yeşil konular üzerinde durmanın işletmelere sağladığı getiriler, bu konular üzerine yoğunlaşmasa da sanki öyleymiş gibi gösteren şirketlerin de doğmasına neden olmuştur. Son olayların ardından ise gerçek anlamda yeşile hassasiyeti artacaklar çoğalacağı gibi, bu "miş gibiler"in de sayısı artacaktır. 

Oyunu bozacak olan ise yine gerçekten artık oldukça bilinçli olan tüketiciler olacaktır. Tüketiciyi kandırmak eskisi kadar kolay olmadığı gibi, kandırıldığını anlayan tüketici tepkisi de eski tepkilerinden çok daha yıkıcı! 

Bugün, Satın Almama Günü gibi bir gün kutlayabilen tüketicilerin olduğu ortamda markalara, samimi yeşillenmeler diliyorum...




Hiç yorum yok: