Bu Blogda Ara

25 Mayıs 2014 Pazar

GYO'lu Bitki Örtüsü

Dörtte üçü suyla kaplı dünyanın azınlık olan kara parçası üzerinde kendine yaşam alanı bulmak zorunda olan insanoğlu, kalabalıklaştıkça gökyüzüne doğru uzanan beton yığınlarına doluşuyor. Belki durum Avustralya’daki kadar dramatik değil ama geçenlerde bir yerde de dünya yüzölçümünün halen %90’ının yerleşim yeri olmayan topraklardan oluştuğunu okumuştum.



Trafikten hava kirliliğine, ölen komşuluktan güvensiz sokaklara birçok şikayetimizin nedeni olan yaşam alanımızın kalabalık nüfusu gerçeğinde bu boş araziler garip gelse de, coğrafi şartlardan bir arada yaşama motivasyonuna kadar bir çok nedene de sığdırılabilir bu sıkışma!

Kuşkusuz insanlar birlikte yaşama ihtiyacı/zorunluluğu nedeni ile topluluklar oluştururken, bu tercihlerini kaynakların (bol) bulunduğu yerlerde gerçekleştirdi. Suya erişebileceği, meyvelerini toplayabileceği ağaçların olduğu yerler yaşamak için en idealleriyken, haliyle sanayi de hizmet de bu alanlarda tesis edildi. Taşı toprağı altın olan şehirler doğurdu insanoğlu…

21 Mayıs 2014 Çarşamba

Güldüren Reklamlar 101

Kadınlar kendini güldüren erkeklerden hoşlanır mı tartışıladursun, tüketicinin kendisini güldüren reklamlardan hoşlandığı kesine daha yakın bir gerçek gibi... 

Tüketicinin ilgisini çekme derdindeki markanın gücüne inandığı en önemli stratejilerdendir güldüren reklamlar. Göründüğü kadar da kolay değildir maalesef. Moliere'in "insanları aldatmak, güldürmekten çok daha kolaydır" düşüncesi reklam dünyası için de geçerli. Belki tez konusu olabilecek, kitap yazılabilecek bir derinlikte olsa da, özellikle sıcak yaz günlerine doğru yaklaşırken "Güldüren Reklamlar 101" tadındaki yazımı pazarlamasyon için yazdım. Okumaya buradan devam edebilir, her türlü katkınız ile mutlu edersiniz...



1 Mayıs 2014 Perşembe

Bu Yazıyı Amuda Kalkarak Okumayınız!

"Oyunumuz birazdan başlayacaktır. Lütfen yerlerinize geçiniz. Oyun sırasında ses ve görüntü kaydı yapılmamasını rica ederiz." uyarısı ardından salon ışıkları kapanır ve sahne ışıkları yandığı gibi cep telefonundan kayda başlar adam. Arkadaşı, "Duymadın mı, kayıt yapmayın dediler" diye uyarıyı hatırlatır ama adam durur mu, yapıştırır cevabı: "Boş ver ya, bir şey olmaz. Hem yasak demediler ki, rica ettiler.

Özellikle keyfimiz söz konusu ise uyarılar bizim için son derece anlamsız. Yeni çimento dökülmüş bir kaldırım üzerinde elimizin izinin yer almasının vereceği keyif varken, ne çevrelenmiş barikat engelleyebilir bizi, ne de "lütfen basmayınız" uyarısı. Saatte 12 kişinin katili olan sigaranın üzerine "sigara öldürür" yazmanızın da bir anlamı yok. Hatta Martin Lindstorm'a sorarsanız yazarak daha beter ediyorsunuz işi. Üç yıl boyunca iki bin kişi ile yaptığı araştırmayla "insan beyninde klasik bir şartlanma yaratarak her gördüğünde sigara tüketimine yol açıyor" sonucuna varmış çünkü. Tren garında hareket etmeye 10 dakika kala "kapalı alanlarda sigara içmeyiniz" anonsunun beni trenden nasıl indirdiğini hatırlatınca da kendimce araştırmanın sağlamasını yapmış oldum. 

"Sigara öldürür" uyarısına olan kayıtsızlığın ana nedeni, malumun ilanı oluşu. İnsanların bilerek aldıkları risklerin her defasında hatırlatılmasının bir caydırıcılığı olmuyor. Özellikle milyonların aldığı bir riskin hatırlatılması! Düşündüğünde kuş gribinden ölen elle sayılabilen kişi sayısı, tavukçuluk sektörünü darmadağın edebilirken, milyonları öldüren sigaranın hayatına dolu dizgin devam ediyor olması oldukça saçma. Fakat insanın değer algısı temelinin, az olanın değerinin yüksek olduğu üzerine kurulu oluşu gerçeği, yalnızca olumlu durumlarda devreye girmiyor...