Bu Blogda Ara

14 Ekim 2016 Cuma

Pürüzlü Mükemmellik!

“William Chester Minor, Yale Üniversitesi’nde tıp okudu. Genel cerrah olarak mezun olur olmaz, Amerikan İç Savaşı’nda yüzbaşı olarak görev aldı. Kendi askerlerini ameliyat edip hayatlarını kurtarmanın yanısıra, Minor’un bir başka görevi ise düşman askerlere işkence yapmaktı. Amerikan İç Savaşı sürecinde gördüğü, yaptığı ve yaşadığı şeyler, onun akıl hastalığına yakalanmasının ana nedeniydi. Şizofreni belirtileri göstermesi nedeniyle, askeriye onu, tedavi için bir hastaneye gönderdi ve sağlık durum değişmeyince, Minor’u askerlikten attı.
Cerrah Doktor William Minor, askerlikten atıldıktan sonra İngiltere’ye yerleşti. Londra’da şizofreni paranoyası yüzünden, evine hırsız olarak girdiğini sandığı birini öldürdü.
William Minor, işlediği cinayetin cezasını çekmek icin, hapishane yerine, akıl hastası olduğu teşhisiyle bir akıl hastanesine kapatıldı.
Birkaç yıl sonra, eline tesadüfen geçen bir ilan sayesinde, Profesör Murray isimli birinin, İngilizce sözlük yazmak için gönüllü kişiler aradığını öğrendi ve bu projede görev almak için, Profesör Murray’la temasa geçti.
Dr. Minor ve Prof. Murray sözlük projesinde birlikte çalışmalarına rağmen, 7 yıl sonra ilk kez yüz yüze buluştular. Kısa zamanda çalışma arkadaşlığı yakın dostluğa dönüştü ve bugün bizlerin çok iyi bildiği Oxford İngilizce Sözlük gibi bir başyapıt, bu iki kişinin ortaklığı sonucu doğmuş oldu.”
Yukarıdaki alıntı, mehmet dogan’ın medium’da yer alan onlarca harika derlemelerinin birinde yer alan hikayelerinden... Şuradan tamamına ulaşabileceğiniz, bu hikayenin de yer aldığı yazısında bahsettiği ortaklıklardan birine de beraber imza atma şansına/onuruna sahip oldum.
Fikri ve hatta altyapısı hazır harika bir konuyu kitaplaştırma yolculuğuna çıktığında, yanına beni de almak istemesi, hayatımın en güzel yolculuklarından birine çıkmak üzere olduğumu hissettirmişti… Ve bugün geldiğimiz noktada da yanılmadığımı gösterdi. Hayatıma kattığı bu güzel anlam, yaşattığı keyif ve öğrettikleri için mehmet dogan’a olan minnetim sonsuz…
Friksiyonomi ismi ile yola çıktığımız ancak Olcayto Cengiz’in isim babalığı ile çok daha yakışan “Pürüzlü Mükemmellik” ismi ile sonlandırdığımız bu kitapta, “insan doğasının az bilinen ve kolektif davranış biçimi içinde yer alan küçük bir tuhaflıktan” bahsediyoruz. Pürüzsüz bir sürecin/ürünün yaşadığı hayal kırıklıklarını ya da bilerek konulan tümseklerin/pürüzlerin süreci/ürünü ne kadar mükemmelleştirebildiğini anlatıyoruz. Kimi zaman bizden ama çokça dünyadan yaşanmış hikayelerle anlatıyoruz hepsini… Aslında bu yüzden de sadece pazarlama çevresine değil, hikayeleri, ilginç bilgileri/gerçekleri seven herkese hitap eden bir hal alıyor kitap. Elbette kusursuz bir kitap değil, içerisinde pürüzler olan bir kitap. Tıpkı hayatımızda olduğu -ve belkide olması gerektiği- gibi!
Gerek girişteki hikayenin dili ile, gerek yukarıdaki linklerle; kitap hakkında oldukça iyi ipuçları vererek, bu bizim için oldukça mutlu/heyecanlı haberi sizlerle paylaşmış olmak istedim. Bizim bir yılı aşkın süredir devam eden keyifli yolculuğumuz son durağına geldi artık. Şimdi, sektörün en değerli ve güzel gemilerinden MediaCat ile yeni limanlara açılmak; bize verdiği keyfi o yeni limanlara taşımak için yola çıkmak üzere. Umarım uğradığı her bir limana keyif verir, fayda sağlar…
Satırlar arasında görüşmek üzere*!
http://www.mediacatonline.com/puruzlu-mukemmellik/

29 Haziran 2016 Çarşamba

Dünya Tarihinin En Şımarık Kuşağı!





Görsel Kaynak: scmp.com

Artık insan hafızasının yeterli olmadığı zamanlara geldiklerini fark eden Sümerler, yazıyı bulduklarında milattan önceki 3200 yıllarında yaşıyorlardı. Bundan tam 3800 yıl sonra, yani milattan sonra 593'te Çin’de ağaç oyma tekniği kullanılarak ilk matbaa kuruldu. Gutenberg’in metal harflerle basım tekniğini buluşu ise 857 yıl sonra, takvimler 1450 yılını gösterirken gerçekleşti. 1800'li yılların başlarına gelindiğinde (yaklaşık 400 yıl sonra) daktilo ile tanıştı insanlık. Bilgisayar klavyesine ulaşmak için daha kısa bir süre bekledik; 1981'de IBM PC piyasaya sürülmüştü… Sonrasındaki yılları artık hepimiz biliyoruz; yazmak için ekrana dokunmak yeterli ya da hiç temas etmeden konuşarak da yazabiliyoruz. Düşünerek yazacağımız günlerin de eli kulağında olsa gerek!



Günümüzde birçok nesneye, ürüne, hizmete baktığımızda bu yataya paralel eğriye doğru giden gelişimi (hızını) görebiliriz. Dünya aynı hızla dönse de, dünyamız çok daha hızla dönüyor artık.
Mesela;
  • Telefon için milattan öncesi + 1876 yıl bekleyen insanlık, yaklaşık 100 sene sonra cep telefonlarına kavuştu.
  • Wright kardeşlerin ilk uçuşu ile Ay’a ayak basımı arasında yalnızca 66 yıl geçirdi insanlık.
  • 1981 yılında Bill Gates 640 Kb’lık hafızanın herkese yeteceğini düşünüyordu.

Devamı için buradan!

1 Mart 2016 Salı

Malumatfuruşlar Dönemi!

Ülkesinin vergi sisteminden bunalmış, sahip olduğu varlıkların keyfini daha rahat sürmek istiyordu belli ki; ülkesini terk etme kararı almıştı. Belki Fransızdı ve haliyle terk edeceği ülke de Fransaydı ama tepkiler başka bir coğrafyadandı Gerard Depardieu'ya... Türkiye'de neredeyse sokaklara dökülmeye hazır derecesinde öfkeli bir grup doğurmuştu Depardieu. Buzlanmış fotoğrafın üstüne giydirilen manşet yakmıştı onu!


Bu haberin facebook üzerinden paylaşılan ve yukarıdaki haliyle karşılacağınız linkine buradan, haberin direkt kendisine de buradan ulaşabilirsiniz. Facebook linkine tıkladığınızda karşınızı çıkan yüzlerce yorum içerisinde başta da bahsettiğim inanılmaz öfkeli bir grup var. Yorumlarda başlara doğru yolculuk yaparsanız bunlarla karşılaşacağınız gibi, hem yorumlarını silenlerini de görebilmeniz, hem de çok uğraşmayın diye sözlükteki linki de buraya bırakıp, can alıcı kısımlarından bir kuple de aşağıya not edeyim:


Ülkeyi terk etme -hatta vatandaşlıktan çıkma olsun- kararı almış birisinin bu kararı neden başka bünyelerde böylesine infial yaratır kısmı başlı başına ayrı bir konu ama heleki bu kararı alan bir Fransızsa ve terk edeceği yer de Fransa ise neden bir Türk çıldırır?

Çünkü;

- Buzlanmış fotoğraf,
- Ama ünlü oyuncu,
- "Bu ülkeden" çekip gitmek istiyor.

Haber birçoğu için burada son buldu... Linke tıklayıp detayını okumaya gerek yok, biran önce fikrini beyan etmesi lazım. Daha "okunacak" çok "haber", yapılacak çok "yorum" var! İlk öfkesini kusanın ardından gelenlerin işi daha da kolay. Kendi gibi düşünen, fikrinin sağlamasını yapmış onlarca kişi var. Tek yapması gereken biraz daha farklılaşmış/yaratıcı küfür bulmak!

Bu habere atlayanları kınayanlarla, dalga geçenlerle de yine bu haberin facebook linki altındaki en güncel yorumlarda karşılaşsak da, masum değiliz hiç birimiz! Her "entel" kendi seviyesinde bu davranışı gösterebiliyor. Nilay Örnek'in tek başına o harika başlığı ile bile çok şey anlatan "Bir Yazıyı Paylaşmadan Oku Baban Gibi, Eşek Olma" başlıklı yazısı altında bahsettiği, Gezi Parkı eylemleri sırasındaki muhalif bir yazarın "Mustafa Keserin Askerleriyiz" başlıklı bir yazısının daha giriş cümlelerindeki Gezi eylemlerini destekler görünümlü paylaşımlarının nasıl seri halde ve alkışlar altında yayıldığını ve ardından gelen geri vitesleri Nilay Örnek satırlarından okuyun derim.  

10 Ocak 2016 Pazar

Alan Mutlu, Satan Mutlu! Ya Sen?


Züğürdün çenesini yoran zengin malları serisinin Beymen kategorisindeki ürünleri, bir dejavu sarmalına dönüştü. Özellikle sosyal medya ile birlikte yılın belirli dönemlerinde Beymen’den X liraya satılan Y şaşkınları ile karşılaşıyor ve esasen halen birçoğunda bu şaşkınlar kervanında bir süre birlikte seyahat ediyorum.
https://www.beymen.com/p_moser-kase_120077_10074
Bu sarmalın son döngüsü, bir kase etrafında gerçekleşti. Beymen’de satılan 15.785 TL bedelli Moser markalı salata kasesi, yine züğürt çenelerimizin yükü oldu!
Kasenin bu dile vurma etkilerinden önce, gerçek alıcılarını anmak ve anlamakta fayda var. Bunu da en iyi, yine bu kase üzerinden değerlendiren Gönenç Gürkaynak yorumlaması ile en sade şekilde anlayabiliriz sanırım. Ne diyor Gönenç Bey; “15.000 TL’ye Londra’da O2 Arena’da Adele konseri bileti, yahut ülkemizde salata kasesi satılabiliyor. Sebebi gelirin paylaşımı, paylaşımdaki dengesizlik(adaletsizlik).” Aşağıdaki ters dönmüş kadeh edasındaki grafiğin tepesinde yer alan o ince uzun çubuğunda yaşayanlar, senin benim tweet atma rahatlığında para saçabilen insanlar…
Kaynak:
https://twitter.com/GurkaynakGonenc/status/683687984273702912
Yani; bu ürünler de, bedelleri de, satın alındıkları da gerçek.  Olayın trajikomik hikayesi bu kısmı.